MESTAP
(Mecmuaların Sistematik Tasnifi Projesi)

Mecmualar ve Cönkler Hakkında Genel Bilgiler

            Mecmû’a, Arapça “cem’” (toplama, bir araya getirme) kökünden gelip mef’ûl bâbında müennes (dişil) bir kelimedir. “Toplanmış, bir araya getirilmiş” anlamına gelir. Kütüphanecilik literatüründe mecmuanın karşılığı “derleme”dir. Günümüz Türkçesinde “dergi” olarak karşılığını bulan mecmua, yakın zamana kadar da günlük olmayan (haftalık, aylık, üç aylık, altı aylık, yıllık vb.) periyotlarla yayınlanan süreli yayınlar karşılığında kullanılmaktaydı. Klâsik Türk edebiyatı araştırmacıları ve el yazması eserleri kendine uğraş olarak seçenler nezdinde ise “mecmua”nın karşılığı çok daha farklıdır ki yazımızda bundan sonra “mecmua” tabiriyle karşılanacak olan mana da budur.

            Bu anlamda mecmuayı; “farklı kişilere ait metinlerin / metin parçalarının bir araya getirildiği eserler bütünü” olarak tarif etmek mümkündür. Mecmuada bir araya getirilen metinler arasında çoğunlukla benzer veya ortak olan taraflar vardır. Söz gelimi “mecmû’atü’r-resâ’il”leri (risaleler mecmuası), bir araya getirilmiş hacimce küçük eserler oluşturur. Bu eserler arasında çoğunlukla konu yakınlığı da bulunmakla birlikte esas müştereklik -kısmen- hacimsiz eserler derlemesi oluşudur. Bununla birlikte hacimli eserlerin toplanmasından oluşan mücessem mecmualar da yok değildir. Aynı konudaki metinlerin toplandığı mecmualar, içerikleriyle anılmaktadır. İçindeki bütün manzumelerin “ilâhî”lerden oluştuğu mecmualara “mecmû’a-i ilâhiyât”, fetvaların toplanmasıyla meydana gelmiş mecmualara “mecmû’a-i fetâvâ”, kasidelerin derlenmesiyle oluşturulan mecmualara “mecmû’a-i kasâ’id”… denmesi gibi.

1. Şiir Mecmuaları ve Diğer “Mecmua”lar

Şiir mecmuaları: Herhangi bir nazım türü veya nazım şekli birliği / müşterekliği aranmaksızın derlenmiş manzum metinlerden oluşan toplamalara şiir mecmuası diyoruz.[1] Bu eserler, kütüphanelerde “Şiir Mecmuası” adı altında kayıtlı olabileceği gibi genellikle Mecmû’a-i eş’âr veya Mecmû’atü’l-eş’âr olarak kayıtlıdır. Xıx. yy. sonları veya Xx. yy. başlarında, bir defterde toplanmış şiirlerin kütüphanelerde “şiir defteri” olarak kaydedildiği de görülür. Esas olarak bunlar da elbette şiir mecmuasıdır ve öyle kabul edilmelidir. Şiir mecmualarında pek çok şairin (bazılarında sadece birkaç şairin) türlü nazım şekillerindeki şiirleri -genellikle- bir sıra, esas gözetilmeden bir araya getirilmiştir.[2] En büyük etken derleyicinin “zevk”idir. Şairler değişik yüzyıllardan, farklı mezhep ve meşreplerden; şiirler değişik nazım şekillerinden, muhtelif uzunluklarda hatta Türkçenin yanı sıra Farsça veya Arapça olabilir. Kimi şiir mecmualarını derleyicilerinin kendileri de şairdir ve mecmuaya kendi şiirlerinden örnekler de alırlar. Mecmuaların çoğu bizzat derleyicisinin kaleminden çıkmışken, yani mürettip (derleyici) aynı zamanda müstensihken kimi mecmuaların müstensah nüsha olduğu fark edilir. Sipariş üzerine istinsah edilmiş ya da doğrudan müstensihin kendisi beğendiği bir şiir mecmuasını çoğaltmış olabilir.

Şiir mecmualarının bazılarının baştan veya sondan, bazılarının da hem baştan, hem sondan eksik olduğu görülür. Yaprakları düşmüş, koparılmış veya kesilmiş olan mecmualara da sık rastlanır. Bu tür eksiklikler elbette kayda değer olmakla birlikte, her şiir bağımsız bir metin olduğu için müstakil bir eserdeki eksiklik kadar önemli sayılmaz.

Cildi, tezhip vd. süslemeleri, cetvelleriyle sanatsal bakımdan değerli olanlar, özenle düzenlenenler de vardır ama şiir mecmualarının önemli kısmının yazı ölçüleri, satır, sütun sayısı gibi yazma eserlerin nüsha tavsifiyle ilgili hususlarda kendi içinde bir standardı yoktur.

Şiir mecmualarının çoğunda ferağ / ketebe / istinsah kaydı bulunmaz. Bunun sebebi, bugün bizim için son derece önemli kaynaklar arasında yer alan mecmuaların, derleyen kişilerin tabir caizse tamamen “zevklerine göre” tuttuğu defterler kabilinden olmasıdır. Aynı nedenle mecmuaların derlendiği tarihin tespiti de çok kolay değildir. Ancak tarihin tespitinde mecmuada şiiri bulunan şairlerin yaşadıkları dönemden, mecmuanın fizikî durumundan (kâğıt, cilt vs.) hareketle en azından tahminde bulunmak mümkündür. Mecmua derleyicisinin düştüğü kimi tarih notları da (varsa) bu hususta işimizi kolaylaştırabilir.

            Şiir mecmualarında sadece şiirler bulunmaz. Mecmuanın boş sayfalarına, derkenarlara çeşitli dualar, tılsımlar, ilaç terkip ve tarifleri, bazı din büyüklerinin duaları, padişahların cülus veya ölüm tarihleri, türlü mektup suretleri, şecere kayıtları, mecmua sahibi / sahipleri tarafından eklenen -aile efradı veya diğer yakınlarının doğum ve ölüm tarihleri vb. gibi- bazı bilgi notları ve kayıtlar da yer alır. Bu türden notların önemli bir yekun tuttuğu şiir mecmuaları, kütüphane kataloglarında “mecmû’a-i eş’âr ve fevâyid” adıyla da kayıtlı olabilir.

            Farklı zamanlarda birbirine ilave edilmek suretiyle oluşturulduğundan farklı renk ve türlerde kâğıtların kullanıldığı mecmualar, yine aynı sebepten farklı renkte mürekkep ve yazı türlerinin bulunduğu görülür. Kâğıt ve mürekkep farklılığının sebebi mecmuanın farklı zamanlarda yazılması olabileceği gibi uzun bir süreçte farklı kimselerin elinden geçmesi, yani eserin aslında birden çok derleyicisinin bulunması da olabilir.

            Diğer mecmualar: Şiir mecmualarından sonra en çok karşılaşılan mecmua türü risale mecmualarıdır. Mecmû’atü’r-resâil veya mecmû’a-i resâil adlarıyla kayıtlı bu mecmualar birden çok risalenin (kitabın / kitapçığın) bir araya getirilmesiyle oluşan mecmualardır. Bu mecmualardaki eserler kimi kütüphane kataloglarında ayrı ayrı eserler olarak tasnif edilmişken[3] kimilerinde bu tasnif henüz yapılmadığından bunların içinde varlığı tespit edilmemiş pek çok eserle karşılaşmak her zaman için mümkündür.

            Belirli nazım şekilleri veya türlerinden şiirlerle oluşturulan mecmualar da vardır. Bunların başlıcalarını ilâhilerin toplandığı “mecmû’a-i ilâhiyât”lar, kasidelerin bir arada toplandığı “mecmû’atü’l-kasâid”ler, nazirelerin ve nazirelere esas olan zemin şiirlerin bir arada toplandığı nazire mecmuaları (mecmû’atü’n-nezâ’ir, mecmû’a-i nezâ’ir), naatlerin toplandığı “mecmû’atü’n-nuût”lar, sadece gazellerin toplandığı “mecmû’a-i gazeliyât”lar, seçme beyit veya müfretlerin toplandığı “mecmû’a-i ebyât” veya “mecmû’a-i müfredât”lar, şarkıların bir araya getirildiği “mecmû’a-i şarkiyât”lar, muammaların toplandığı “mecmû’a-i mu’ammiyât”, muhtelif tarih manzumelerini içeren “mecmû’a-i tevârîh”ler, sadece ölüm tarihlerinin bir araya toplanmasıyla oluşturulan “mecmû’a-i vefeyât”lar sayılabilir.[4]

            Mensur edebî metinlerin yer aldığı mecmuaları arasında da “mecmû’a-i münşeât”lar, “mecmû’a-i letâ’if”ler ve “mecmû’a-i hikâyât”lar en çok karşılaşılan mecmua türleridir.[5]

            Kütüphanelerimizde en çok rastlanan mecmualardan biri de “mecmû’a-i fevâyid”lerdir. Adından da anlaşılacağı üzere bir takım faydalı bilgilerin derlendiği mecmualar arasında da muhtelif şiirlere sıkça rastlanır.

            “Mecmua” kelimesinin daima toplamalar / derlemeler için kullanılan bir tabir olmadığına da dikkat çekelim. Özellikle son dönem şairleri tarafından “gayr-ı mürettep divan” dediğimiz türden divanlara da mecmua adı verilmiştir. Şahsî kütüphanemizde bulunan Rizeli Âtıf Divanı’nın müellif hattı nüshasının başında “Mecmû’a-i Eş’âr-ı Âtıf”; Kilisli Sağırzâde Lutfullâh Hâzım Divançesi’nin, yeğeni tarafından sonradan toplanarak istinsah edilen nüshasının unvan kısmında da “Mecmû’a-i Lutfî” ibaresi yer almaktadır. Âtıf’ın, eserinin ilk sayfasında hemen başlığın altına düştüğü “İşbu mecmû’a terekemdem zuhûr eder, her kimiñ eline geçer ve okursa beni hayr ile yâd etsin. Dîvân hâline getirenler olursa…” diye devam eden, nazım şekillerinin nasıl sıralanması gerektiğine dair tavsiyesi, bu divanın bizzat sahibi tarafından (mürettep olmadığı için) “mecmua” olarak adlandırıldığını açıkça göstermektedir. Ancak, “Pervâne Bey Mecmuası” gibi derleyeni belli olan ve derleyeninin adıyla anılan şiir mecmualarını bu tür eserlerle karıştırmamak gerekir.

            Mecmular dışındaki toplamalar: Farklı türden eserlerin bir araya toplandığı mecmua dışında kitaplar da vardır. Bunlara “cönk, sefîne, kırkambar, keşkûl, külliyât” gibi adlar verilmektedir.

            Şekli bakımından “sığır dili, dana dili” gibi adlar da verilen cönk, genel olarak halk / saz şairlerinin şiirlerinin bir araya toplandığı uzunlamasına açılan mecmualar olarak bilinse de aslında bu tarif bütün cönkleri kapsamaz. Zira pek çok cönkte Divan şairlerinin şiirleri de yer almaktadır. Hatta sadece Divan şairlerinin şiirlerinin bulunduğu cönkler dahi vardır. Bu anlamda “cönk” kavramının yeniden ele alınması gerektiği kanaatindeyiz.[6]

            Sefîne, daha ziyade mensur eserlerin toplandığı mecmualara, bunlar arasında da hususen Sefîne-i Evliyâ, Sefînetü’-rüesâ… gibi biyografik-ansiklopedik toplamalara verilen bir ad olarak ayrılmaktadır.

            Keşkûl, dilenci çantası, dilenci torbası, dağarcık gibi anlamlara gelir. Bizde özellikle Bektaşî dervişlerinin fiilen de kullandıkları sembol eşyaları arasında önemli bir yeri olan keşkül, bu anlamından hareketle - ilk defa Bahâeddîn-i Âmilî’nin muhtelif veciz sözler, fıkra ve nükteleri bir araya topladığı aynı adlı eserinden itibaren- birden çok eserin bir arada toplandığı kitap anlamında da kullanılmıştır. Şahsî kütüphanemizdeki şiir mecmualarından birinin kapağında da “Keşkûlü’l-müteneffia-i Ferruhî Baba” kaydı mevcuttur.

            Aynı müellifin birden fazla eserinin bir araya getirildiği toplamalara ise “külliyât” denmektedir. Külliyât-ı Kaygusuz Abdâl, İbrâhîm Beg Külliyâtı… gibi.

            Bu tanımlamaların genel anlamda yapıldığını, hangi türden derlemelere ne denileceği hususunda tam ve kesin bir ayrım bulunmadığını da kaydetmeliyiz. Nitekim cönkler üzerine yazdığı hacimli makalesinde Orhan Şaik Gökyay bu muğlaklığa “… cönk, mecmua ve sefîne tabirlerinin hiçbir ayrım gözetmeden, yan yana kullanıldıklarının tanıklarına edebiyatımızda da sık rastlamaktayız.” cümlesiyle dikkat çeker (Gökyay 1995: 80).

            2. Mecmuaların Önemi veya Mecmuaların Edebiyat Tarihi ve Edebiyat Bilgilerine Katkıları

            Şiir mecmuaları eski / yazma eser kütüphanelerimizde sayı itibarıyla en çok bulunan eser türleri arasındadır. Şiir mecmuaları hakkında parça bölük pek çok şey yazılıp çizilmiş olmakla birlikte bu eserlerin edebiyat tarihimiz ve diğer edebî bilgilerimize katkılarının neler olabileceği üzerine kapsayıcı bir çalışmanın yapılmamış olması bize bu yazıyı kaleme aldıran temel saik olmuştur.[7] Genelde mecmuaları, özelde şiir mecmualarını önemli ve değerli kılan temel unsurlar şöyle sıralanabilir:

i. Kaynaklarda adı geçmeyen, unutulmuş şairlerin şiirlerine mecmualarda rastlamak mümkündür.[8]

ii. Bilinen şairlerin bilinmeyen / divanlarında bulunmayan şiirlerine rastlamak mümkündür.[9]

iii. Şairlerin divanlarındaki şiirlerinin farklı şekillerine (fazla veya eksik beyitler, nüsha farkları vs.) tesadüf edebiliriz.[10]

iv. Mecmualar arasında bilinmeyen, varlığı bilindiği hâlde nüshası tespit edilemeyen eserlerle de karşılaşılır. Özellikle kırk hadis, mi’raciye, yüz hadis, mevlid, şehrengiz, biladiye, hasb-i hâl, kimi mektup ve münşeâta dair risaleler vb. fazla uzun olmayan türlerin çoğu bu mecmuaların arasında gizlidir.[11]

v. Bilinmeyen veya kullanılmayan nazım şekilleri[12], bilinen nazım şekillerinin örneği görülmeyen kafiye tipleri, farklı bend yapıları; yeni türler, edebiyatımızda kullanımına rastlamadığımız aruz kalıpları[13] vb. örneklerle de mecmualarda karşılaşabiliriz.

vi. Mecmualarda, zaman zaman şairlerin hayatıyla ilgili önemli bilgileri de yakalama imkânı vardır. Bu, ölüm tarihi bilinmeyen bir şairin ölümü için düşülmüş bir tarih manzumesi şeklinde olabileceği gibi, araştırmacılar için çok önemli olabilecek derkenara düşülmüş bir bilgi notu veya şiir başlığı şeklinde de olabilir.[14]

vii. Bazı şiir mecmualarında, başka şairlerin de şiirleri bulunmakla beraber, özellikle bir şairin şiirlerinin yoğun olduğu görülür. Derleyeninin şair olduğu bir şiir mecmuası edebiyat tarihi araştırmalarına katkısı bakımından kuşkusuz daha kıymetli sayılır.[15]

viii. Mecmualar, -bir kısmı kendisi de şair olan- şiir sever kişiler tarafından tertip edilen eserlerdir. Bu itibarla derleyeni belli kişiler tarafından toplanan mecmualarda o şahsın / şairin zevklerini fark ederken, dönemin genel beğenisiyle ilgili önemli ipuçları da yakalamak mümkündür. Bir şairin o dönem mecmularında çok şiirinin bulunması o devirde çok beğenildiğini, keza nazım şekillerinin sıklığından o nazım şeklinin gördüğü rağbeti, çok kullanılan aruz kalıpları ve kafiye yapıları devrin aruz ve zevkini bize bildiren önemli işaretlerdir.

ix. Şiir mecmualarında genel olarak dönemin zevklerini, edebî tercihlerini vs. anlamak kabil olduğu gibi ferdî temayüllerin de izini sürmek mümkündür. Nazire mecmuası olmasa da kimi mecmualarda nazire şiirler bulunduğundan- şairler arasındaki etkileşimi, teselsül bağlarını takip etmek de mümkün olur. [16]

x. Mecmualar dışındaki eserlerin fevayid ve vikaye yapraklarında da zaman zaman rastlamak mümkünse de özellikle mecmualarda çok sık rastladığımız edebiyat dışı kimi konular da ayrıca ele alınması gereken önemli noktalardır. Şöyle ki hemen her mecmuanın boş kalmış sayfalarında, yazılı sayfaların derkenarlarında çeşitli dualar, otlarla ilâç yapım tarifleri, tılsım, vefk, reml, tefe’’ül gibi gizli ilimler (havâs) denilen itikatlara dair notlar, tarih kıt’aları, müstakil matla’ ve müfredler, bazı münşeat örnekleri, kimi resmî kayıtların örnekleri çokça rastlanan –asıl mecmua konusuyla ilgisi olmayan- kayıtlardır. Bütün bunlar edebiyat araştırmacıları kadar hatta onlardan da fazla sosyoloji, tarih (özellikle kültür tarihi), kültürel antropoloji, dinler tarih, halkbilim gibi farklı bilim dallarından kişilerin de ilgi alanına giren çok önemli ama ihmal edilmiş bilgi kırıntılarından. Bunları bileşkesi Türk milletinin kültür kodlarını ortaya koyacaktır. Bütün mecmuaların bir de bu gözle alınması çok çok önemlidir.

xi. Bütün bunlarla beraber, özelde şiir mecmualarının, genelde de bütün mecmuaların yukarıda sayılan fayda ve önemleri tek tek ve birbirinden bağımsız olarak incelendiğinde çok fazla bir anlam ifade etmezler. Meselâ Bâkî’nin divanında bulunmayan şiirlerini inceleyecek olsak bir tek mecmuayı taramamız ne ifade eder? Yahut bir mecmuada falan şairin şu kadar filan şairin bu kadar şiirinin bulunmasının bir anlamı var mıdır? Bu olsa olsa bize o derleyicinin şiir zevkini yansıtan bir işareti verir. Ama aynı dönemde derlenmiş yüzlerce mecmuanın taranmasından ortaya çıkacak manzara devrin müşterek anlayış ve zevkini ortaya dökecektir.



[1] Belli bir nazım şekli veya türünden eserlerin toplandığı mecmualar da esas itibarıyla şiir mecmuasıdır ama bunlar çoğunlukla Mecmua-i nuût, mecmua-i kasâid, mecmua-i ilâhiyât… gibi o nazım şekli veya türünün adıyla anılır.

[2] Genellikle böyle olmakla birlikte kimi şiir mecmualarında şiirlerin şairlere göre, nazım şekillerine göre, nazım türlerine göre, aruz bahirlerine göre gruplandığı de vakidir.

[3] Bu hususta Ali Emiri Millet Kütüphanesi’nin örnek çalışmasını takdirle kaydedelim. Kütüphane müdiresi Melek Gençboyacı hanımın üstün gayretleriyle Prof. Dr. Günay Kut hocamızın başkanlığında uzmanlar ve gönüllü gençlerden kurulu komisyonlar marifetiyle bu kütüphanedeki bütün mecmuaların (tabiî diğer kitaplarla birlikte) ayrıntılı tasnifleri yapılmaktadır. Hâlâ devam eden bu katalog çalışması peyderpey internet ortamında da paylaşılmaktadır.

[4] Kütüphanelerimizde çok daha dar muhtevalı mecmualar da mevcuttur. İçinde birden çok şairin divan veya divançesi bulunan mecmualar olan Mecmû’atü’d-devâvîn bunlardandır. Bu mecmualardan birini tanıtan Mine Mengi, Manchester John Rylands Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümü 62 numarada kayıtlı bulunan bu mecmuada Divan şiirinin gelişme devrinin Ahmed Paşa, Necatî, Zâtî, Bâkî gibi ünlü şairleriyle Mesîhî, Helâkî, Ca’fer Çelebi gibi daha az ünlü şairlerinin divanlarını ihtiva eden 14 şairin divanının yer aldığını, mecmuanın asıl önemli tarafının Türkiye ve Avrupa kütüphanelerinde kaydına rastlayamadığı Şem’î, Vasfî, Helâkî ve Atâ divanlarının bulunması olduğunu belirtmektedir (Mengi 1977: 73). Biz de –henüz internet ortamındaki katalog yokken- Millî Kütüphane’de yaptığımız bir araştırma esnasında, kartotekste Mecmû’a-i Eş’âr olarak kayıtlı bir mecmuanın (Yz. A 1931) aslında 13 mutasavvıf şairin (Nesîmî, Yûnus Emre, Niyâzî-i Mısrî, Abdurrahîm-i Tırsî, Azîzî, Nûrî, Şemsî, Osman Efendi, Dede Ömer Rûşenî, Kaygusuz Abdâl, Nakşî, Üftâde ve Azîz Mahmûd Hüdâyî) divanlarını içeren bir Mecmû’atü’d-devâvîn olduğunu görmüştük.

[5] Burada sadece Klâsik edebiyatla ilgili olan mecmuaların değerlendirildiğini altını çizerek belirtelim. Değilse kütüphanelerimizde dua mecmuaları, havas mecmuaları, fetva mecmuaları, hutbe mecmuaları, kavaid, mev’ize, menkulât, ferâiz, evrâd, fıkıh, hadis, beste, türkü, tıb, vefk, reml, cifr, zâyirçe mecmuaları gibi din bilimleri, tıp, türlü sanatlar ve gizli ilimlere dair toplamalara da çokça rastlanır. Bunlar konumuzun tamamen dışında olan mecmua türleridir.

[6] Bu konuyu ele alan bir yazı tarafımızdan hazırlanmaktadır.

[7] Mecmuaların İslâm kültür ve medeniyetindeki oluşum ve gelişim seyri için bkz.: Uzun 2003.

[8] Buna tipik bir örnek olarak Mecma’u’n-nezâ’ir’de şiirleri bulunduğu hâlde tezkirelerde ve diğer biyografik kaynaklarda adları anılmayan Âzâd, Azlî, Cüllî, Cüllâbî, Dârî, Derdî, Ecrî, Ekmelî, Gaffâr, Gaffârî, Harfî, Harîfî, Hekimoğlu, Heves, Hicâbî, Kâdî, Kıyâmî, Köylice, Mahmûdî, Mukbil, Nâmûsî, Nâsırî, Nâzımî, Pelâsî, Rahmânî, Râzî (راضى), Revânî-i Zaîm, Sarrâfî, Şâkirî, Şerîfî-i Sinobî, Vesîlî, Yâdî mahlaslı şairleri gösterebiliriz. Bunlardan başka aynı mahlası taşıyan başka şairler bilinen ama dönem itibariyle o mecmuada şiiri bulunması mümkün olmayan şairleri eklediğimizde sadece Mecma’u’n-nezâ’ir’de 50 civarında meçhul şairle karşı karşıya geldiğimizi söylersek konunun önemi anlaşılır.

[9] Bu tür çalışmaların üç şekilde yapıldığını tespit ediyoruz:

a)       Divanı bulunmayan bir şairin mecmualardaki şiirlerinin bir araya getirilerek “Divan” adı altında hazırlanması (msl. Çavuşoğlu 1982) 

b)       Divanı bulunmayan bir şairin mecmualardan derlenen şiirlerinin “Divan” adı anılmadan kitap hâlinde yapılan neşirleri (msl. Kartal 2006; Zülfe 2006)

c)       Divanı bulunduğu hâlde şiir mecmualarındaki şiirlerin de eklenerek hacmi genişletilen divan çalışmaları (msl. Çavuşoğlu 1979, Aynur 1999, Aydemir 2000, Erdoğan 2011…). Mecmualar arasında divan oluşturulacak miktarda şiirleri bulunan onlarca şair vardır. Bunların yapılacak dikkatli ve özenli çalışmalarla toplanıp gün yüzüne çıkarılmasında kuşkusuz yarar vardır. Özellikle “tez konusu” arayan yüksek lisans öğrencileri için bu konu bakir bir alan hüviyetindedir.

d)       Divanı yayımlanmış şairlerin bu neşirlerde yer almayan şiirlerinin makale hâlinde hazırlanması. Bizim son özellikle son 10 yıldır yaptığımız yayınların önemli bir kısmı bu konuda yoğunlaşmıştır. Birkaçı için bkz. Köksal 2000; Köksal 2004; Köksal 2007a; Köksal 2009.

[10] Bu türden çalışmalara da örnek çoktur. Ancak burada şu hususa dikkat edilmelidir. Eğer bir şairin “Divanı” çalışılıyorsa, divan nüshalarının hiçbirinde bulunmayan rivayetler / varyantlar metne alınmamalı, aparatta gösterilmelidir. Velev ki mecmuadaki varyant doğru olsun.

[11] Meselâ bkz. Köksal 2002; Köksal 2007b; Köksal 2011a; Köksal – Gıynaş 2011;

[12] Bir nazım şekli olup olmadığı konusu bile hâlâ tartışılan, gerçekten de divanlarda fazla örneği görülmeyen “nazm” nazım şekliyle kaleme alınmış onlarca manzumeyi farklı şiir mecmualarında gördüğümüzü ifade edebiliriz.

[13] Edirneli Nazmî’nin Mecma’u’n-nezâ’iri’nde edebiyatımızda hiç kullanılmayan ve bilinmeyen, daha doğru bir ifadeyle ilk defa Nazmî tarafından kullanılmış ve -büyük ihtimalle- başkası tarafından tekrarlanmamış 130 civarında aruz kalıbı vardır. Bu, kelimenin tam manasıyla nev’i şahsına münhasır bir şair olan Nazmî’yle ilgili özel bir durum olmakla beraber her ne hâl olursa olsun netice itibarıyla bir edibimiz, bir mecmuada bunu göstermiş demektir. Mecmualar tarandıkça buna benzer başka örnekler de çıkması mümkün ve muhtemeldir..

[14] Bu konuda geniş bilgi için bkz.: Aydemir 2011; Gürbüz 2011; Köksal 2011; Zülfe 2011. Benzer konuları farklı bakış açılarıyla ele alan bu dört çalışmanın da aynı yılda yapılmış olmasını hem hoş bir tevafuk hem de konu üzerindeki çalışmaların yoğunluğunun bir göstergesi kabul etmek gerekir.

[15] DTCF Kütüphanesi A. 26 numarada kayıtlı mecmua, münderecatındaki diğer şairlerin yanı sıra Şemsî mahlaslı meçhul bir şairin, çoğu çiçekler üzerine yazılmış pek çok manzumesini bir arada bulundurması bakımından bir yüksek lisans tez çalışmasına (Çetinkaya 2001) konu olmuştur. Aynı şekilde Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir şiir mecmuasındaki şiirlerden 166’sı, divanı henüz yayımlanmamış olan Ulvî’ye aittir ve söz konusu mecmua da lisansüstü tez olarak çalışılmıştır (Erpik 2009). Keza şahsî kütüphanemizdeki bir mecmuada çok sayıda şiirleri bulunan Derviş Ahmed de bu bakımdan bir bildirimize konu olmuştur (Köksal 2007b). Bazen bu şair, mecmuayı derleyen kimse de olabilir. Hatta bir mecmuada adı sanı pek duyulmamış bir şairin normalden çok fazla sayıda şiiri varsa o şairin aynı zamanda mecmuanın derleyicisi olma ihtimalinin yüksek olduğunu, mecmuayı bir de o gizle incelemenin yararlı olacağını söylemeliyiz. Mecmua derleyicisi bazen kendi şiirinin başına “Li-muharririhi, Li-müellifihi Li-râkımıhi, Li-nâmıkıhi, Li-musannifihi veya benzer anlama gelecek bir başlık da koyar ki o zaman mecmua derleyicisini tespit de kesinlik kazanmış olur.

[16] Bu konuda bkz. Aydemir 2011: 94-98.

NOT: Bu metin, 3 Mayıs 2011 tarihindeMimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde yapılmış olan "Mecmua: Osmanlı edebiyatının kırkambarı" başlıklı çalıştayda M. Fatih Köksal tarafından sunulan bildiriden alınmıştır.

Bu site, Yrd. Doç. Dr. Mehmet GÜRBÜZ tarafından hazırlanmaktadır. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol